Bazen hayatın tam ortasında, bir anda “hararet” bastığını hissedersin. Sadece bedende değil, kalpte de. İşte bu hikâye, o anlardan birinde başlayan bir yolculuğun hikâyesi…
Hararet Nasıl Geçer? Bir Yaz Akşamının Hikâyesi
Güneş, denizin üzerinden kızıl bir perde gibi batarken, Elif ellerini serin suya daldırmış, düşüncelere dalmıştı. “İçim yanıyor,” dedi kendi kendine. Sıcak hava mıydı onu böyle yakan, yoksa içindeki sarsıntı mı? O an yanına gelen Mert, elindeki soğuk limonatayı uzattı. “Bak,” dedi gülümseyerek, “bilim der ki, hararet vücuttan değil, kafadan başlar. Önce düşünceleri soğutmak lazım.”
Elif hafifçe güldü. “Sen hep çözüm odaklısın,” dedi. “Benim içim yanarken sen strateji yaparsın.”
Mert omuz silkti. “Biri düşünmezse, diğeri ağlamaktan yorulur,” dedi.
İkisi de sustu. Dalgalar kıyıya çarpıyor, ufukta bir martı süzülüyordu. Sıcak hava, onların sessizliğine karışmıştı. Ama o sessizlikte bir şey vardı; söylenmeyen, ama hissedilen bir anlayış.
Erkeklerin Mantığı, Kadınların Kalbi
Mert, bir mühendis gibi düşünürdü her zaman. Bir sorun varsa, çözülürdü. Hararet varsa, su içilir, gölgeye geçilir, konu kapanır.
Elif ise hislerle yaşardı. Hararet onun için sadece sıcaklık değil, bir işaretti: “İçinde bir şeyler yanıyor, bak, ilgilen…”
Bir gün, Elif’in sinirle pencereyi kapattığını hatırlıyorum. “Yine sıcak bastı,” demişti. Mert hemen vantilatörü getirmiş, soğuk su önermişti. Ama Elif’in gözleri bir başkaydı o gün. “Sen anlamıyorsun,” demişti, “benim içim yanıyor, dışım değil.”
İşte o an Mert durdu. Çünkü ilk kez çözüm değil, anlamaya çalıştı. Ve o akşam, belki de ilk defa, birlikte hararetle baş etmeyi öğrendiler.
Hararetin Gerçek Sebebi
Hararet bazen bedenin değil, kalbin verdiği tepkidir. Stres, kırgınlık, özlem… Hepsi içte bir ısı yaratır. Bilim der ki, duygusal yoğunluk, kalp atışını hızlandırır, damarları genişletir, nefesi sığlaştırır. Yani “kalbim yanıyor” dediğimizde, aslında bu fizyolojik olarak da doğrudur.
Elif bunu hissederdi; Mert ise anlamaya çalışırdı. Bir akşam Elif şöyle dedi:
“Hararet geçmez Mert, sadece paylaşılır. Biri su getirir, diğeri yüreğini açar.”
Mert gülümsedi. “O zaman sen anlat, ben dinleyeyim,” dedi. O gece sabaha kadar konuştular. Gözyaşlarıyla, kahkahalarla, sessizliklerle. Hararet azaldı. Çünkü anlaşıldıkça, içteki ateş de sönüyordu.
Bilim mi, Kalp mi?
İnsan bedeni soğumak için suya, gölgeye, zamana ihtiyaç duyar. Ama ruhun serinlemesi için sevgiye, empatiye, anlayışa.
Mert bunu geç öğrendi ama tam öğrendi. “Bilim bana ısıyı nasıl düşüreceğimi öğretti,” diyordu, “ama sen bana harareti nasıl geçireceğimi gösterdin.”
Elif gülümsüyordu artık. Çünkü bazen bir kadının yumuşak sesi, bir adamın stratejisinden daha serinletici olabiliyordu.
Hararetin Geçtiği Yer: Kalbin Gölgesi
Günün sonunda hararet, sadece bir sıcaklık değil, bir farkındalıktır. Bedenin sınırlarını, ruhun ihtiyaçlarını hatırlatır. Birisi su getirir, diğeri içten bir bakış…
İkisi birleşince, ne güneşin yakıcılığı kalır, ne iç yangını.
Elif ve Mert’in hikâyesi, bize bir şeyi hatırlatıyor: Hararet, yalnızken yakar. Ama biriyle paylaştığında, serinlik gelir.
Peki, siz hiç kalbinizin hararetini birine anlatabildiniz mi?
Yoksa hâlâ susup, dışarıdaki sıcaklığı mı suçluyorsunuz?