Semitik kültür ne demek? Ankara’dan bir hikâye
Ankara’da büyüdüm. Çocukluğum Kızılay’da annemin elinden tutup Ulus’a inmekle, babamla her pazar gazetelerin ekonomi eklerini karıştırmakla geçti. O zamanlar “kültür” dediğimiz şey daha çok yemekler, bayramlar ve büyüklerin anlattığı eski hikâyelerdi. Üniversitede ekonomi okurken ve sonrasında verilerle haşır neşir oldukça fark ettim ki, kültür dediğimiz şey aslında rakamların, göçlerin, ticaret yollarının ve gündelik hayatın tam ortasında duruyor. İşte tam bu noktada sık sık karşıma çıkan bir kavram oldu: Semitik kültür.
Semitik kültür ne demek?
En basit hâliyle Semitik kültür ne demek sorusunun cevabı, kökenini Sami (Semitik) halklardan alan dil, inanç, toplumsal yapı ve yaşam biçimlerinin oluşturduğu kültürel bütündür. “Semitik” kelimesi, dilbilimden gelir. Arapça, İbranice, Aramice, Akadca gibi diller Semitik diller ailesine aittir. Ama mesele sadece dil değildir; bu dillerin etrafında şekillenen tarih, din, ticaret ve gündelik hayat alışkanlıkları da Semitik kültürün parçasıdır.
Ankara’da bir kafede freelance çalışırken, yan masada Arapça konuşan öğrencilerle İbranice bir kitap okuyan birini aynı anda görmek mümkün. Bu bile Semitik kültürün bugün hâlâ ne kadar canlı olduğunun küçük bir göstergesi.
Tarihten bugüne Semitik kültür
Semitik kültürün izini sürdüğümüzde Mezopotamya’ya, Levant’a ve Arap Yarımadası’na uzanıyoruz. Tarih kitaplarında okuduğumuz ticaret yolları, aslında bugünkü ekonomik ağların atası. Akad tabletlerinde yazılı ticaret anlaşmaları, bugün Excel’de yaptığımız sözleşme analizlerinin binlerce yıl önceki hâli gibi.
Bir ekonomist gözüyle baktığımda, Semitik kültürün ticaretle kurduğu ilişki çok çarpıcı. Tarihsel veriler, Mezopotamya şehirlerinin nüfusunun önemli bir bölümünün tüccarlardan oluştuğunu gösteriyor. Bu da kültürde pazarlık, sözlü anlaşma ve güven kavramlarının neden bu kadar merkezi olduğunu açıklıyor.
Din ve gündelik hayat
Semitik kültür denince din konusunu es geçmek mümkün değil. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi tek tanrılı dinlerin doğduğu coğrafya burası. Çocukken ramazan akşamlarında apartman komşularıyla aynı sofraya otururken hissettiğim o dayanışma duygusunun benzerini, yıllar sonra Kudüs’te yaşayan bir arkadaşımın anlattığı Şabat sofralarında da duydum.
Bu dinlerin kutsal metinleri, sadece inancı değil; hukuku, aile yapısını ve ticari ilişkileri de şekillendirdi. Bugün hâlâ Orta Doğu’da iş yaparken “söz”ün yazılı kontrattan daha önemli olduğu durumlara rastlanması tesadüf değil.
Semitik kültür ve modern ekonomi
İş hayatına atıldığımda veri analizi yaparken Orta Doğu pazarlarıyla ilgili raporlar önüme düştü. Dünya Bankası ve IMF verilerine göre, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde aile şirketlerinin ekonomideki payı birçok Batı ülkesine kıyasla çok daha yüksek. Bu da Semitik kültürün aile ve akrabalık bağlarına verdiği önemin ekonomik yansıması.
Bir projede Ürdünlü bir girişimciyle çalışmıştım. Toplantılarda PowerPoint’ten çok hikâye anlatıyordu. İlk başta bana dağınık gelmişti ama sonra fark ettim: O hikâyeler, karşısındakine güven vermenin bir yolu. Semitik kültür içinde anlatı ve sözlü aktarım, verinin kendisi kadar değerli.
Gündelik hayatta Semitik kültür
Semitik kültür ne demek diye sorulduğunda, bunu sadece tarihsel bir kavram gibi düşünmek büyük hata olur. Ankara’da bir fırından aldığım humus, Suriyeli komşumun anlattığı bayram hikâyeleri, İsrail dizilerinde gördüğümüz aile içi tartışmalar… Hepsi aynı kültürel damarın farklı yansımaları.
Veriler bize göçle birlikte kültürlerin nasıl taşındığını gösteriyor. Türkiye’de son on yılda Arapça konuşan nüfusun artışıyla birlikte, mutfaktan müziğe kadar pek çok alanda Semitik kültür daha görünür hâle geldi. Bu değişim, sadece istatistiklerde değil, sokakta yürürken duyduğumuz seslerde de hissediliyor.
Neden hâlâ önemli?
Bugün küresel ekonomide Orta Doğu’nun stratejik önemi tartışılmaz. Enerji, lojistik ve genç nüfus verileri, bölgenin gelecekte de merkezde olacağını söylüyor. Semitik kültürü anlamadan bu coğrafyayı, hatta bu coğrafyayla iş yapmayı anlamak zor.
Kendi hayatıma dönüp baktığımda şunu fark ediyorum: Çocukluk sofralarından iş toplantılarına kadar uzanan çizgide, Semitik kültür bana hep insan ilişkilerinin veriden bağımsız olmadığını öğretti. Rakamlar çok şey söyler ama o rakamların arkasındaki hikâyeyi anlamadıkça tablo eksik kalır.
Semitik kültür ne demek sorusunun cevabı belki de tam burada yatıyor: Binlerce yıllık birikimin, bugün hâlâ hayatımızın içine sızan sıcak, canlı ve insan merkezli bir kültür olması.